Galatasaray Lisesi Binası, İstanbul’un kalbi Beyoğlu’nun mihenk taşı binalarından. Saray kapılarıyla yarışan anıtsal kapısı bir buluşma noktası olarak kitleleri topluyor; kolektif belleğimizin en önemli yapılarından biri olarak yeniden ve yeniden tarihe geçiyor. Lise binası ise, tarihsel öneminin yanı sıra mimari değeriyle de oldukça etkileyici ve dikkat çekici.
Galatasaray Lisesi, önce Galata Sarayı Hümayun Mektebi, ardından Mekteb-i Sultani, sonrasında da Galatasaray Lisesi olarak ülkemize yüzyıllar boyu hizmet vermiş bir eğitim kurumu. Görkemli kapısının ardındaki okul binasının öyküsü ise Sultan İkinci Bayezid dönemine uzanıyor.

Sarı-kırmızı güllerle başlayan öykü
Evliya Çelebi’nin aktardığına göre, Sultan İkinci Bayezid bir kış günü Galata sırtlarında avlanırken, büyük ve son derece bakımlı bir bahçe içinde yıkık dökük bir kulübe görür. Kapıyı çalıp fakirhanenin sahibi Gül Baba’yla tanışır. Onu güllerle dolu bahçenin titiz bakımı için ödüllendirmek istediğini söyler ve ne istediğini sorar. Bugün aynı yerdeki türbede defnedilmiş olan Gül Baba, rivayete göre padişaha biri sarı diğeri kırmızı iki gül armağan eder ve tek istediğinin burada bir eğitim kurumu açılması olduğunu söyler. Bunun üzerine İkinci Bayezid hemen harekete geçip kulübenin yakınında Galata Saray Ocağı’nı ve darüşşifasını açar. Tarih, 1481 yılını göstermektedir.

Osmanlı zamanında, Mimar Sinan gibi mimarlar, tarihe geçmiş zanaatkârlar, neredeyse tüm sadrazamlar ve devlet adamları Enderun Mektebi’nde yetişirdi. Saray ocakları, Enderun Mektebi’ne seçilen üstün nitelikli devşirmelerin ilk ve orta öğrenim eğitimlerini aldıkları okullardı. Edirne, İbrahim Paşa ve İskender Çelebi saray ocaklarının yanı sıra Galata Saray Ocağı da bu ocaklardan önemli bir tanesiydi.
1675 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşadığı iç karışıklıklar ve ödenek yetersizliğinden Galata Saray Ocağı tasfiye edilir. Ocak, 1715’te tekrar açılır ve eski önemini yeniden kazanır. Ancak Enderunların kaldırılması nedeniyle 19. yüzyıl başlarında tıbbiye ve kışla olarak hizmet vermeye başlar.

Mekteb-i Sultani’den Galatasaray Lisesi’ne
Okul, 1868 yılında Abdülaziz’in emriyle ‘Batılılaşma ve Tanzimat’ uygulamalarının simgesi olarak, Mekteb-i Sultani adıyla yeniden eğitime başlar. Katolik, Musevi ve Ortodoks öğrencilerin de eğitim aldığı okulda pek çok yenilik yer alır. Derslerin verildiği temel dil Fransızca dışında Latince, Farsça, Arapça, Rumca, Ermenice ve Almanca dilleri öğretilmeye; piyano, keman dersleri ile kapsamlı spor eğitimi verilmeye başlanır.
Cumhuriyetin ilanını takiben, kurum Galatasaray Lisesi adını alır ve genel kültür dersleri Türkçe verilmeye başlanır. Bu yıllarda Atatürk, özel önem verdiği Galatasaray Lisesi’ni üç kez ziyaret eder.

1965 yılında kız öğrencileri de bünyesine alan Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu, 1992 yılında ise Fransa ile imzalanan protokol uyarınca ilkokul ve üniversiteyi de kapsamı içine alarak daha da genişler.
Kaderi yangınlarla çizilen Galatasaray Lisesi Binası
Okulu barındırmış olan eski yapı, 1820 tarihli büyük Tophane yangınında harabeye döndüğü için 1808-1839 yıllarında padişah olan İkinci Mahmud tarafından kâgir olarak yenilendi. En eski bina ve daha sonra yine bir yangın sonrası yenilenen ikincisinin ne mimarları ne de planları hakkında bilgi yer almıyor. Emin olunan tek şey, daha sonra ikinci bir yangın yaşayan yeni yapı ve bugünkü okulun tam da aynı yerde inşa edildiği…
1865 yılına gelindiğinde İstanbul’un tüm askeri okullarının hazırlık sınıfları okul binasının çatısı altında toplandı. 1871’de ani bir kararla okul Gülhane’deki Tıbbiye ile yer değiştirdi. Daha sonra tekrar aynı yerine geri döndü.

İkinci Meşrutiyet’ten bir yıl önce, 1907’de tekrar bir yangın yaşayan binada, yaz tatili zamanına denk gelmesi nedeniyle acı kayıplar olmadı. Ama ne yazık ki zengin kütüphanedeki kitaplar ve arşiv kül oldu. İki senelik onarımın ardından okul tekrar hizmet vermeye başladı. Öğrenciler, kendi istekleriyle katıldıkları 1915 Çanakkale Savaşı’nda can verdiler. 1917 yılında ise Balkan Savaşları için birçok öğrenci askere alınınca okul sadece beş mezun verdi. Mütareke yıllarında okul, Fransızların yardımıyla işgalden kurtuldu ve uzun İstiklal Caddesi boyunca karakol ve postane ile birlikte Türk bayrağı asabilen üç binadan biri oldu.

Günümüz binasının mimarisi
Batı ile Doğu’nun sentezini oluşturan eğitim kurumunun tasarımı mimar Sarkis Balyan tarafından yapıldı. Sanatçı, İstanbul’un 18. ve 19. yüzyıllarındaki siluetini belirleyen saraylardan saat kulelerine, camilerden kışlalara, okullara kadar çok sayıda binaya dört kuşak boyunca imza atmış Balyan ailesinin son nesil temsilcilerindendir. Sarkis Balyan’ın önemli eserleri arasında Çırağan Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, İstanbul Teknik Üniversitesi Taşkışla Binası gibi pek çok tanınmış yapı yer almaktadır.
Mimar Sinan’dan sonra İstanbul’un mimari olarak şekillenmesinde büyük rol oynayan Balyanlar, Ermeni asıllı bir mimarlar ailesidir. Osmanlıların son dönemlerinde devlet tarafından yaptırılan pek çok eserde imzaları bulunmaktadır. Batı stillerini Türkiye’ye özgü formlarla birleştirip bir Türk Barok tarzı geliştirdiği kabul edilen Balyan Ailesi, bugün Galatasaray Üniversitesi olarak kullanılan Feriye Sarayları kapsamındaki binaların da mimarlığını yapmıştır.
Bahçeleriyle birlikte toplam 14.933 metrekarelik alana sahip Galatasaray Lisesi Binası’na Abdülaziz tuğralı, iki demir kanatlı son derece süslü olsa da vakur bir yalınlık da sergileyen yeşil renkli anıtsal bir kapıdan giriliyor. Kapı, günümüzde önemli kutlamalarda ve etkinliklerde açılıyor. Günlük kullanımda ise, okulun yan tarafındaki giriş kapısı kullanılıyor.

Barok, rokoko ile ampir stilinin bir arada kullanıldığı eklektik tarzdaki Galatasaray Lisesi Binası, “U” şeklinde bir plana sahip. Tipik bir 19. yüzyıl kışlası planında olan binada, kışlalarda olduğu gibi bir iç avlu, büyük yemekhaneler, geniş ve koğuş tipi yatakhaneler yer alıyor.

Binanın tüm ön cephesini kuşatan ön avluya şose taş yolla ulaşılıyor. Kat düzeni dışarıdan net olarak görülen binanın pencere şebekeleri ise her katta farklılık gösteriyor. Kırma çatı örtülü binaya giriş, ön cephede orta ve yanlardan olmak üzere üç kapı; arka cepheden ise bir kapı ile yapılıyor.

Binanın arka tarafında yer alan büyük bahçe, yüksek istinat duvarlarıyla çevrilerek bir terasa oturtulmuş. Öğrenciler tarafından “Arka bahçe” olarak adlandırılan geniş bahçe, muhteşem bir Tophane, Ayvansaray, Salacak ve Haydarpaşa manzarasına sahip. Ağaçlar ve çiçeklerle bezeli bahçede birbirine kanalla geçmeli iki havuz da bulunuyor.
Binanın ön cephesinde, çatıda yer alan Meyer markalı saat, dairesel kadranlı ve elektronik mekanizmalı. Halen çalışan saatin 1870 yılındaki yangın sırasında hasar gören mevcut binanın 1908 yılında tamamlanan restorasyon çalışmaları sırasında eklendiği düşünülüyor.
Tevfik Fikret’in tasarımsal katkıları
1907 yangınından sonra okulun müdürü olan Tevfik Fikret zamanında, bina içine büyük amfi, Tevfik Fikret Salonu, Selim Sırrı Spor Salonu, biyoloji, fizik, kimya laboratuvarları ile resim ve müzik atölyeleri eklendi. Çizimleri bizzat büyük şair tarafından yapılan ve onun adını taşıyan tiyatro ve konferans salonu, dönemin hiçbir okulunda bulunmayan bir bölümdü. İlk kez bir eğitim kurumunda tiyatro salonu yer almış oldu.

Tevfik Fikret iç mekan düzenlemesiyle de kalmadı. Öğrencilerin yardımıyla okul marangozhanesinde imal ettiği, kendi tasarımı mobilyalarla da yapıyı zenginleştirdi.