Pritzker Ödülü’nü kazanan ilk Çinli mimar olan Wang Shu, eserlerinde geleneksel malzemeleri modern tasarımla birleştirerek hem mimar hem de akademisyen kimliği ile Çin tarihine, kültürüne ve geleneğine sahip çıkıyor.
Kültür ile mimarlık ilişkisinden ödün vermeyen bir mimariyi sürdürme konusundaki kararlılığı ile tanınan Wang Shu, anıtsal binalar inşa etmenin yerine doğaçlama yaparak deneyselliğini ön plana çıkarıyor. Sanatçı, Çin’in hızlı kentleşmesine karşı atık malzemelerden faydalanan ve Çin geleneğine uygun hem köklü hem de evrensel bir mimari kavram geliştiriyor.

Amatör Mimarlık Stüdyosu
Wang Shu, 1963 yılında Çin’in kuzeybatıdaki en büyük eyaleti olan Xinjiang’ın başkenti Ürümqi’de doğdu. İlk gençlik yıllarında sanata karşı ilgi duymaya başladı; ancak ailesi mühendis olmasını istiyordu. Üniversiteye geldiğinde, Nanjing Teknoloji Enstitüsü’nde mimarlık eğitimi almayı seçerek hem sanat tutkusu hem de ailesinin isteği arasında bir uzlaşma yaratmış oldu. 1985 yılında lisans, 1988 yılında ise yüksek lisans derecesi aldı. Eğitimini takiben, doğal manzaraları ve geleneksel sanatlar ile ünlü Hangzhou’ya taşındı. İlk mimari projesi olan gençlik merkezini, Hangzhou yakınlarındaki Haining şehrinde tamamladı.
Wang Shu 1990 ile 1998 arasında hiç bir mimari tasarım yapmadan marangozlar, masonlar ve diğer ustalarla çalışarak inşaatın inceliklerini öğrendi. Bu arada eşi Lu Wenyu ile birlikte Amatör Mimarlık Stüdyosu’nu kurdu. Sanatçı, şirketi için seçtiği isimle el becerisi ve kültürel geleneklere dayanan yaklaşıma bir gönderme yapmış oldu. Halen Çin’in önemli mimarlık ofislerinden olan stüdyonun yaptığı projelerin temelini geleneksel anlayış ve deneysel yapı teknikleri oluşturuyor.
Sanatçı, 2000 yılında akademik kariyerine devam etti ve doktorasını yaparak Şangay Tongji Üniversitesi Mimarlık Okulu’nda öğretim üyesi ve mimarlık bölümünün başkanı olarak görev aldı. 2007 yılında ise okulun dekanı oldu.
Geri dönüştürülmüş malzemeler
Sanatçı hep savunduğu kültür ve mimarlık arasındaki ilişkiyi, 2005 yılında tasarladığı Ningbo Sanat Müzesi ile net olarak ortaya koydu. Yapımında fayans, tuğla ve taş gibi geri dönüştürülmüş yerel malzemeleri kullanıldığı binada modern teknolojileri geleneksel el sanatları ile birleştirdi.

Mimarlık mesleğinin büyük kentsel alanların yıkılmasında oynadığı rolü de eleştirel bir bakış açısıyla ele alan Wang Shu, bu görüşünü 2006 Venedik Mimarlık Bienali’nde yıkılan alanlardan kurtarılan 66.000 geri dönüştürülmüş karodan yaptığı “Çinili Bahçe” kurulumu ile dile getirmiş oldu.

Yine yıkılan geleneksel evlerden arda kalan 2 milyon çiniyi kullandığı Çin Sanat Akademisi’nin Xiangshan kampüsünde, dağlar, su ve okyanusun kavramsal bileşimi ile hem yörenin coğrafi doğasını hem de deniz kültürünün tarihsel önemini tasarımına yansıtmayı başardı.

Sergiler, ödüller
Uluslararası kabul görmüş bir mimar olmasına rağmen büyük projelerinin tamamını Çin’de hayata geçiren Wang Shu, bir çok uluslararası sergiye katıldı. 2010 Venedik Mimarlık Bienali için tasarladığı , hafif, hareketli ve basit yapısı ile hızla inşa edilebilen “Kubbenin Çürümesi / Decay of a Dome” kurulumu ile oldukça beğeni topladı.
2012 yılında aldığı Pritzker Ödülü’ne ek olarak sayısız ulusal ve uluslararası ödül kazanan Wang Shu, halen tasarım ve inşasını yaptığı binalarla Çin mimarisinin saygın mimarları arasında yer alıyor.
Önemli eserleri
Wenzheng Koleji Kütüphanesi
Kütüphane tasarımında geleneksel Çin bahçesi ruhu yansıtılmış. Geleneksel bahçecilik ilkelerine göre, dağ ve su arasındaki binalar belirgin olmamalı; bu nedenle yapının neredeyse yarısı yeraltında bulunuyor. Üç katlı kütüphane, kuzeyden güneye yani dağdan suya doğru dört ayrı bölüm olarak tasarlanmış.

Beş Dağınık Ev
Geleneksel yapı kültürünü yeniden yorumlayan Beş Dağınık Ev dizisi, 25 hektarlık bir alan kaplıyor. Proje, düşük maliyetli doğal kaynakların hassas bir şekilde konuşlandırılması, düşük teknolojili el yapımı yapıların üretimi ve geri dönüştürülmüş malzemelerin kullanımı gibi ekolojik özelliklere sahip.

Ningbo Tarih Müzesi
Çin’in Ningbo şehrinde bulunan müze, 30.000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuş. Bina, bölgedeki geleneksel evlerin yeni bir yapılandırma projesi için yıkılması sonucunda ortaya çıkan enkazdan toplanan parçalar ile inşa edilmiş. Yapıda kullanılan bazı tuğlaların geçmişinin bin yıla dayandığı sanılıyor.
